The document has moved here.
|
||
![]() |
Bir Türk ve Bir Japon | |
Özhan Mete | ||
ozhanmetechp@gmail.com | ||
Bir Japon dostumuz İstanbul’da geçirdiği bir haftanın sonunda Türkiye ve Türk insanları ile ilgili izlenimleri sorulduğunda şunları söylüyor; "Türklerin evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor.Kumandayı elinize veriyorlar.. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor." "Sonra evden çıkıyorsunuz aynı adamlar 180 derece değişiveriyor. Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz. Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu işi çözemedim..! " ... Japonya 2 nci Dünya Savaşı'nda yaşatılan acı ve zalim emperyalist saldırısına hedef olmuş, Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan Atom Bombaları sayesinde yüzbinlerce sivil ve masum insan katledilmişti. Birkaç katıda sakat kalmıştı. O zamanki dünya nüfusuna göre bu oldukça ciddi bir rakamdı. Buna rağmen Japonya büyük bir iç dayanışma ile tekrar ayağa kalkmasını bilmiştir. Daha sonrada Emperyalist Batılı Ülkelere karşı Silah gücüyle üstünlük sağlamanın mümkün olmadığını anlayıp ancak ekonomi ile batı emperyalizmini yenebileceklerini görmüşlerdir. Nitekim 1945 yılından sonra savaş yaralarını sarıp, ekonomik olarak çok çalışıp, kendilerini geliştirerek emperyalizmi ekonomi ve sanayi alanında yenmiş, kendi kurallarını koymuşlardır. Türkiye ise Japonya'nın tersine olarak, onlardan daha önce İstiklal Savaşı vermiş, Kurtuluşu yakalamış, batılılara peşkeş çekilen toprakları geri almıştır. Tabiki bunlarla birlikte yine o zamana kadar Türk Halkının Osmanlı Saltanatınca yitirilen hak, özgürlük ve onurlarıda geri alınmıştı. Savaşta yenilen emperyalistler Türk topraklarından kaçarken söyledikleri tek bir söz vardı. "Şimdilik kaybettik ama tekrar geri geleceğiz". Ve tekrar geldiler ama bu sefer silahla değil, ekonomik güçle geldiler. Atatürk'ün sıcak savaştan sonra üzerinde durduğu en önemli tehlike buydu. Zaten dahiliği burdaydı. Bu seferde Ülkeye ekonomi ile geleceklerini o zamandan biliyordu. İşte ömrü yettiğince yapmaya çalıştığı mücadele bu yöndeydi. Çağdaş Devrimler hep bu nedenle yapılmıştı. Sosyal hayatımızı onlara uydurabilirsek daha iyi bir "iletişim ve entegrasyon" ile "tarım" toplumundan "sanayi" toplumuna daha çabuk geçebilirdik. "Yurtta Sulh Dünyada Sulh"un nimetlerinden ancak böyle faydalanabilirdik.
Tabiki Atatürk'ün ölümüyle başlayan bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devleti olduğuna göre, bunun birde Hukuksal alt yapısı olmalıydı. Bunuda çok partili rejime geçildiğinde, o zamanki sağ DP iktidarına 1924 Kuruluş Anayasa'sını deldirmek isterlerken iş kazası oldu ve 1960 darbesine tosladılar. Çok partili rejime göre uyarlanan ve daha demokratik olan 1960 Anayasası yapıldı. Ama yine rahat durmadılar, bu Anayasa'da işlerine gelmedi. Ekonomik bağımlılığın getirdiği siyasi sıkıştırmalarla 1980 darbesine neden olup, 1982 Anayasa'sı ile işi kitabına uygun hale getirerek bugünlerin temelini attılar. Tüm bunların neticesi olarak Türk toplumunda tam istedikleri gibi dayatmacı, antidemokratik bir sosyal yaşam tarzı ile baskıcı bir Devlet yapısı oluşturdular. Şimdi ise son darbeyi vurmak üzere Başkanlık Sistemi ve Rejim değişikliğini dört gözle bekliyorlar.
Şimdi Japon dostumuz bugünkü Türk toplumuna şaşırmamalıdır. En azından şunu düşünmelidirki kendi toplumunda bir siyasetçi en ufak hatasından dolayı istifa, sebep olduğu daha büyük bir yanlıştan dolayı kendisine hara-kiri yaparak intihar edebiliyor. Atalarından aldığı genlerine göre, geleneklerine bağlı olarak ne gerekiyorsa onu yapıyor. Bizde ise hata yaptıkça koltuklarına, yanlış yaptıkçada hayatlarına daha çok yapışıp, sarılıyorlar. Zira emperyalistler öyle istiyorlar. Ülke aleyhine kendi lehlerine hata ve yanlışlara devam etmesini istiyorlar. Hatta halka ters gelsede arkasında durarak destek veriyorlar. Halkı ve Parlamento'yu muhatap almak işlerine gelmiyor. Nitekim Ülkeyi yönetenler biraz baş kaldırdıklarında tepelerine balyoz gibi inerek geri adım attırıyorlar. Bunla ilgili onlarca örnek verebiliriz. Siz hiç Batılı emperyalistler, AB Üyesi Ülkeler ile Okyanus ötesinden Yeni Anayasa ile oluşacak olan Türkiye'deki Rejim değişikliği hakkında bir eleştiri yada yorum duydunuz mu? Duyamazsınız. Zira onların istediğide bu tür bir yönetim sistemidir. Yani Arap ve Ortadoğu Ülkeleri ile Muz Cumhuriyetlerine layık görülen "tek adamlık". Bu nedenle Referandum'da Halkı etkileyip, işi bozmak istemiyorlar. Neden Halkı karşılarına alıp, Türk toplumunu temsil eden Parlamento ile muhatap olsunlar ki? Neden bir kez daha tezkere çıkarmak sorun olsun ki? Tek adamla uğraşırlar yarın işlerine gelmezse o kişiyi indirip aynı "Başkanlık Sistemi" ile yerine istedikleri başka birisini ve kadroları getirirler. Olduda Başkan buna direndi diyelim. O zamanda Arap Baharı'nda Irak, Mısır, Libya ve Suriye ile diğer Muz Cumhuriyetleri'ne yaptıkları gibi operasyona girişirler. Türkiye'ye değil başındaki kişiye savaş ilan ederler vs. Yani hedefteki daima kolay lokma olarak Devletin başında kim varsa o kişidir. Büyük Savaşlar yerine nokta atışları ve taşeron örgütlerle işi bitirirler. Sevgili Japon dostumuz; işte Türk Halkının evde ve dışarda birbirinden farklı iki hayat yaşamaları ile farklı davranış sergilemelerinin sebebi her gün bunlarla yaşamak zorunda kalmalarıdır. |
||
Etiketler: Bir, Türk, ve, Bir, Japon, |
|