The document has moved here.
|
||
![]() |
Sorun..! Cumhuriyet Tarihinin En Düşük Halk Desteği. | |
Özhan Mete | ||
ozhanmetechp@gmail.com | ||
Nisan-2017’de bir Anayasa Referandumu oldu. Sonuç ; yüzde 49 Hayır 51 evet. Bunun üzerine iki ay sonra Haziran-2017’de partili ayrımı yapılmadan her kesimden milyonlarca Yurttaşımızın katıldığı bir “Adalet” yürüyüşü yapıldı. Referandum neticesi meydanlarada yansıdı. O yürüyüşten 1 yıl sonra Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı “Başkanlık” seçimi yapıldı. Bunuda Tayyip Bey yüzde 52’ye karşılık yüzde 48 oy oranı ile kazandı.
Yukardaki tabloya bakınca Türkiye’de iki yıldır Halkın yarı oyları ile değiştirilmiş yeni bir rejim var. Buna karşılık Ülkeyi 51-52 ile yöneten, eskilerine göre çok daha fazla yetkiyle donatılmış bir Cumhurbaşkanı mevcut. Karşısında ise koskoca bir yüzde 48-49 luk "Muhalif Halk" kitlesi var ve desteğe devam ediyor.
Geçmişe baktığımızda bugüne kadar Demokrasi ve seçim ile gelen tüm C.Başkanları beğensekte beğenmesekte Halkın temsilcisi olan Meclis tarafından seçilmiştir. Oy veren MV lerinin temsil oranları hesaplanırsa Millet iradesi yüzde 50 nin daha fazlasına yansımıştır. Halbuki son seçim kıl payı kazanılmıştır. Hal böyle oluncada Ülkede hiç birşey yerine oturmamaktadır. Her ne kadar Demokraside matematik dengesi yüzde 50.01 desede iş tek adamlığa gelince ve yetkiler bir kişide toplanınca uygulamada malesef öyle olmuyor. Geri kalan Halk sanki bu Ülkede yok ve yaşamıyormuş duruma düşüyor, dışlanmış gibi hissediyor.
Nede olsa tarafsız değil taraflı bir Cumhurbaşkanı. Aynı zamanda siyasi bir partinin Genel Başkanı, önümüzde kendi gölgesi ve sorumluluğunda yapılacak bir Yerel Seçim.
İşte böyle bir denge daha doğrusu dengesizlik ile Yerel Seçimlere gidiliyor. Bu tabloyu koruyup, sadece korumak yetmez kendi lehine çevirebilecek bir Millet ittifakı Türkiye’de çok şey yapabilir. Türk Demokrasisi her türlü yenilik ve tasarrufa açılır, Dış Siyaset ile ticaret ve ekonomi düzelir, en önemlisi iki yıldır Ülkeyi istikrarsızlığa götüren hatta birçok AKP’lininde beğenmeyip, eleştirdiği mevcut Saray rejimi eski parlamenter sistem haline döndürülebilir.
Ancak tüm devrim niteliğindeki bu değişimlerin tek yolu Ankara ve İstanbul’u almaktır. En kötü senaryo olarakta diğer bazı İllerin başında Ankara’yı alıp, İstanbul’da ise en azından 4-5 İlçe daha kazanarak umuda yolculuğu devam ettirmek, rakiplerinin moral dengesini bozmak olabilir.
Referandum ve Adalet Yürüyüşünde sonra kendime ve okurlarıma söz vermiştim. Son şansımızı yani Yerel Seçimleri geçirene kadar partimi eleştirmeyecektim. Nedeni ise CHP’nin bu Ülke geleceği için tek umut ışığı olduğu gerçeğini sürdürmek, İnsanları daha beter umutsuzluğa düşürmemekti. Yaklaşık 2 yıldır sadece acizane fikir üretip, partimi aydınlatmakla, sokağın ve örgütün sesini duyurmakla, çatlak seslere karşı “biraz sabır edelim” demekle yetindim. Yapılan yanlışları eleştirmek yerine daima yapılması gerekenleri yazdım.
Zaten bundan 2 yıl öncesine kadar yeterince eleştirilerde bulunmuş, örgütün sesini duyurmaya çalışmıştım. Bir yazar kalemine pranga vurur mu ? Tabiki vurmaz ama eğer olay Ülke ve Partisinin geleceği ise vurmak ve susmak zorunda kalabilir Bu durum tabiki partiçi muhalif bir kısmını memnun etmeyecektir. Bu gayet doğaldır. Zira aktif siyasete oynayanlar “partim” değil “ben” demeye alışkındır. İçinde ben yada benim adamımın olmadığı bir oluşumda CHP’de olmasın” diyenler ise oldukça fazladır. Tabiki hal böyle oluncada insanlara birisini beğendirmek yada seçimlerde çalıştırmak zordur. Ben bildim bileli CHP’de kronik bir hastalıktır.
İşte bu nedenle örgütleri hareketlendirmek, sinerji yaratmak ve demokrasi için geçmiş yazılarımda “ön seçim” talep etmiştim. Ön Seçim için bazı haklı gerekçeler önümüze konsada, en azından “eğilim yoklaması” yapılabilirdi. Geçmiş yazılarımda “eğilim” parti için sorun teşkil etmez demiştim. Ama çoğu örgütlerde bu da yapılmadı.
Neyse..! Artık hepsi geçti.
Bundan sonra İstanbul=Türkiye demek olduğu bilinciyle hareket edilmelidir. Bunun başka bir çare ve telafisi kalmamıştır. Geçmişte Halk ve Esnafın şikayet ettiği, halktan kopuk ve vizyonsuz adaylar üzerinde ısrar edilmemelidir. Bilhassa küskün seçmenlerin sandığa götürülmesinin zorluğuda gözönüne alındığında; denenmiş, kabul görmemiş ve yıpranmış adayların Halk ve örgütler üzerinde negatif etkisi fazlasıyla hissedilecektir.
Umarım CHP Yönetimleri bu son şanslarını iyi değerlendirir. Yönetimlerin muhtemel başarısı İstanbul’u kazanmaktan geçmektedir. Bu aynı zamanda CHP’nin yani Türkiye’nin başarısı olacaktır. Hepimizin göz ve kulaklarından hiç birşey kaçmasada, herşeyin farkında olsakta parti menfaati için belli yere kadar bazen susmak, bazende görmezden gelmek gerekiyor.
Bana gelince 31 Mart’a kadar “konuşmak” yerine “susmak” ve sadece CHP için çalışmak hakkımı kullanmaya devam ediyorum. |
||
Etiketler: , Sorun..!, Cumhuriyet, Tarihinin, En, Düşük, Halk, Desteği., |